Hiroşima
Atom bombasının yıkıcı etkisine rağmen hayatta kalan, bu geçmişini unutmayan ama dünyada barış mesajından asla ödün vermeyen şehir.
Atom bombası saldırısında ölenlerin anısına inşa edilen anıt mezar.
Atom bombası sonucu ölen binlerce çocuğun anısına inşa edilen Çocuk Barış Anıtı.
Bombanın patladığı noktaya çok yakın olmasına rağmen ayakta kalan nadir yapılardan birisi "Atom Bombası Kubbesi". Savaştan önce fuar merkezi olarak kullanılıan bina, yaşananları unutulmaması için günümüzde el değmemiş halde duruyor.
Hiroşima'da yaşananlar, şehirde geçirdiğiniz bir gün sonrası aklınıza kazınacak. Ama fırsatınız olursa, şehrin hemen açıklarındaki Miyajima adasındaki Itsukuşima Tapınağı'nın meşhur "torii"sini de görmek isteyebilirsiniz.
Daha küçük bir şehir olmasına rağmen, hava karardığında Hiroşima da karakteristik neonlara bürünüyor. Bu fotoğrafta, birkaç katlı bir bina içinde onlarca "okonomiyaki" restoranı bulunan Okonomimura'yı görüyorsunuz.
Okonomiyaki mi, o da ne? Hiroşima'ya özgü hali buradaki gibi - kat kat soya filizi, noodle, et, sos, taze soğan ve tercihinize göre daha da fazlasından oluşan bir yemek. Tuhaf görünüşüne aldanmayın, denemeniz gereken bir karışım.
Himeji ve Kōbe
Japonya'nın iki önemli kültürel ögesine ismini veren şehirler: Himeji, ülkenin en eski kalesi ile, Kobe de en otantik lezzetlerinden biri olan bifteği ile ünlü.
Himeji Kalesi: Japonya'nın hala ayakta duran en eski kalesi. Rengi ve mimarisi nedeniyle "balıkçıl kuşu kalesi" lakabını duyunca, detayları ve çatı kenarları nedeniyle bir kuşu andırdığını fark edeceksiniz.
Kalenin hemen yanında yer alan Koko-en Bahçeleri, 9 farklı bölümden oluşuyor. Bir bölümünde bir koi (Japon balığı) havuzu geziyorsunuz.
Bir diğer bölümünde ise içinizi huzur kaplayacak peyzajı ile klasik bir Japon bahçesinde geziniyorsunuz.
Kobe bifteği için gittiğimiz restoranda şef, istediğiniz içerikleri soruyor ve yemeği masanızın üzerinde yer alan plate ızgarada yapmaya başlıyor.
Yemek hazır olunca da önünüzdeki boş bekleyen tabağa servis ediyor.
Ōsaka
Japonya'nın yemekleri ile ünlü, en büyük ikinci şehri - aklınızda renkli görüntüleri ve sokak lezzetleri ile kalacak.
Dotonbori, Osaka'nın en renkli ve turistik yeri. Caddenin hemen başında yer alan bu mekanik yengeç figürü, Dotonbori'nin en meşhur iki noktasından birisi.
Dotonbori, esasında bölgenin ortasından geçen nehrin ismi. Nehirde tekneyle gezinti yapmak, veya bölgeyi yukarıdan görmek isterseniz dönme dolaba binebilirsiniz.
Osaka'nın arka sokaklarında yine tanıdık görüntüler bulmak mümkün.
Dotonbori'nin en meşhur iki noktasından diğerini merak ettiyseniz, o da bu fotoğrafın ortasında görülen koşan adam tabelası. Havanın kararması ile yüzlerce insan, Dotonbori nehrinin etrafında toplaşıp bu neon ışıkların yanmasını bekliyor.
Dotonbori için Osaka'nın en renkli yeri demiştim - kendi gözlerinizle görün.
Osaka, Japonya'nın mutfağı olarak biliniyor. Sokak lezzetlerini kaçırmak istemedik - favorilerimiz "yakitori" (şişte soslu tavuk ızgara) ve "takoyaki" (ahtapot dolgulu hamur topları) oldu.
Osaka Kalesi, şehrin tam merkezinde dev bir parkın içinde yer alıyor ve müthiş manzaralar sunuyor. Kalenin orijinalinin yıkıldığını, bu görülen halinin 1990'larda inşa edildiğini öğrenseniz de, etkileyici olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Kōyasan
Koya Dağı - onlarca tapınak, devasa bir mezarlık ve Budizmin Şingon mezhebinin kurucusunun mezarının bulunduğu kutsal topraklar.
Koya Dağı, Şinto Budizmi için kutsal kabul ediliyor. Bu nedenle dağda onlarca Budist tapınağı bulunuyor.
Budist tapınaklarında, otantik Japon pansiyonlarında (ryokan) kalarak konaklamak mümkün. Tapınak ryokanları, başka hiçbir yerde bulamayacağınız bir deneyim sunuyor - akşam Budist rahiplerinin vegan yemeklerini yiyip, gün doğumunda sabah duasına katılmak dahil.
Okunoin Mezarlığı, Koya Dağı'nda, doğanın ortasında, huzur dolu bir yer.
Mezarlık, daha önce sadece filmlerde gördüğümüz mistik bir atmosfere sahip. İlginç mezar taşları, bu atmosfere katkıda bulunuyor.
Mezarlar, Budist semboller ile dolup taşıyor ve doğanın yeşilliği ile birlikte çok güzel bir kontrast oluşturuyor.
Okunoin Mezarlığı'nın en sonunda, Koya Dağı'nın neden bu denli kutsal olduğunu anlıyorsunuz: Şinto Budizmi'nin kurucusu Kobo Daishi'nin mezarı burada yer alıyor.
Kobo Daishi'nin mezarının hemen yan binasında, mezarlığa bağışlanan binlerce fenerin bulunduğu Torodo Salonu yer alıyor.
Kyōto
Japonya'nın eski başkenti, hem ülkenin geleneksel kültürünü yaşatan, hem de günümüze ayak uydurmayı başarmış modern bir metropol.
Dar bir koridorun iki yanına dizili, çeşitli ürünler satan yüzlerce dükkanın yer aldığı Nishiki balık pazarı.
Nishiki balık pazarında gezerken bir anda karşınıza çıkan Nishiki Tenmangu tapınağı. Tapınağa girmeseniz bile, girişindeki bu fenerleri kaçırmak istemeyebilirsiniz.
Japonya denince akla ilk gelen şeylerden birisi sushi - öyle olunca, bantların üzerinde gezen tabakların arasından seçim yaptığınız kaiten sushi denemeden olmaz diye düşündük. Burası bizim çok beğendiğimiz Sushi no Musashi.
Japonya'nın en iyi bilenen görüntülerinden birisi (belki de en iyi bilineni): Fushimi Inari-taisha'nın turuncu renkli toriileri (kapıları). Pirinç ve tarım tanrısı Inari'ye ithafen yapılan Fushimi Inari-taisha tapınağı, tapınağa bağışta bulunan kişiler adına bu kapılardan dikiyor - bağış ne kadar büyükse, kapı da o kadar büyük oluyor.
Fushimi Inari'de dua etmek amacıyla yakılan mumlar (ve bu mumlardan sorumlu bir rahip). Fotoğrafın arkaplanında, tanrı Inari'nin yeryüzündeki formunu temsil eden bir tilki figürü görebilirsiniz.
Geçmişi 8. yüzyıla dayanan, günümüzdeki şeklini 17. yüzyılda alan Kiyomizu-dera tapınağı.
Kiymomizu-dera'dan aşağıya, şehre doğru inerken sağlı sollu bu otantik binaları bulacağınız Sanneizaka ve paralelindeki Nineizaka'yı kaçırmayın.
Kyoto'nun merkezinden 20 dakikalık bir tren yolculuğu ile varacağınız Arashiyama bambu korusunda kendinizi başka bir dünyadaymış gibi hissediyorsunuz.
Geçmişte villa olarak kullanılmış ancak birkaç kez yandıktan sonra restore edilen Kinkaku-ji tapınağı, üst katlarındaki altın kaplama ile Kyoto'nun en çok turist çeken yerlerinden birisi.
Kyoto'da gezen herkes, gördükleri manzaraların keyfini tam olarak süremiyor - çünkü akıllarının bir kenarında, geisha görüp göremeyecekleri oluyor. Geisha görmek için en doğru yer Gion mahallesi, özellikle de Hanamikoji sokağı.
1300 yıllık bir geçmişi olan Yasaka tapınağı. Eğer Temmuz ayında yolunuz düşerse, Japonya'nın belki de en popüler festivali olan Gion Matsuri'ye katılabilirsiniz.
Ponto-cho, Kyoto'nun eğlence ve gece hayatı caddesi olarak biliniyor. 2-3 metre eninde dar bir sokakta altlı üstü çok sayıda restoran, bar ve caz kulübü gibi mekanlar bulmak mümkün. Biraz daha lüks olan restoranlar, sokağın arka tarafındaki Kamo Nehri manzarasına sahip.
Japonya'nın izakaya kültürünü deneyimlemeden olmaz - çok küçük bir barın önünde durduğunuz, şefin yemeği önünüzde hazırlayıp size servis ettiği mini barlar bunlar. Burası Kyoto'nun ünlü izakayalarından "Taka".
Japon mutfağında "tataki" olarak bilinen yemek. Az-orta pişen biftek, ince dilimlere kesilip limon bazlı bir sos olan "ponzu" sosuyla servis ediliyor.
Nokishita, loş ve ilginç dekoruyla özgün bir atmosfere sahip, envai çeşit kokteyl servis eden bir cin barı.
Nara
Geyiklerle birlikte bir gün geçirmek için gitmek isteyeceğiniz, ancak kültürel zenginlikleri nedeniyle şaşırıp kalacağınız küçük bir şehir.
Nara'nın günümüzde en çok bilinen özelliği, sabah dağlardan inip turistlerden kraker kapmak için birbiriyle yarışan geyikleri.
Todai-ji Tapınağı, 15 metrelik dev bir Buda heykeline ev sahipliği yapıyor.
Tōkyō
Dünyanın en kalabalık, 7/24 yaşayan ve her köşesinde başka bir çılgınlık bulacağınız bu şehir, enerjisiyle sizi kendisine hayran bırakacak.
Japonya'ya gelince ilk gecemizi bir kapsül otelde geçirmek istedik. Kapsül otellerle ilgili aklınızdan geçenlere kıyasla, kesinlikle daha konforlu ve daha huzurlu bir ortam bulacaksınız.
Her gün sahibiyle tren istasyonuna gelip, her akşam onu karşılayan, sahibi öldükten sonra yıllarca yine de sabah akşam istasyonda bekleyen Hachiko, her gün beklediği Shibuya istasyonunun kapısında sizi de karşılıyor.
Shibuya yaya geçidi, dünyanın en yoğun yaya geçitlerinden birisi ve Tokyo'nun belki de en önemli simgesi - şehrin enerjisini ve karmaşasını çok iyi yansıtıyor.
Shibuya aslında Tokyo'nun en yoğun yerlerinden birisi, bir nevi şehrin merkezi. Burası aynı zamanda ülkenin moda ve eğlence trendlerinin çıkış noktası olarak kabul ediliyor.
Shinjuku'nun izakayaları (barları) ile ünlü Omoide Yokocho bölgesi.
Omoide Yokocho'daki onlarca barın birisinde lezzetli ama tam olarak ne olduğunu bilemediğimiz bir şeyler pişiyor.
Mutağın etrafına çevrilmiş küçücük bir bardan ibaret olan bir izakaya - bu geniş sayılabileceklerinden bir tanesi hatta.
Tokyo denince akla gelen yüksek binalar ve neon ışıklardan oluşan görüntüleri Shinjuku'da bulmak mümkün.
Kabukicho, Tokyo'nun "red light disctrict"i olarak geçse de, her tür kitleye hitap eden aktiviterle dolu - restoranlar, barlar, alışveriş için çeşitli dükkanlar, oyun salonları ve sinemalar.
Kabukicho'nun arka sokaklarına girdiğinizde, kendinizi "Golden Gai" isminde karanlık bir yerde buluyorsunuz. Burası birbirine paralel dar sokaklardan oluşan, her sokakta birbirinden ilgi çekici küçücük barların bulunduğu bir "barlar sokağı". Turistik açıdan içinde gezmek ilgi çekici, ancak mekanların turistler için tuzak olduğuna dair çok uyarı duyduğumuz için güvenip de bir yere oturamadık.
Son yıllarda Tokyo'ya giden herkesin ilgisini çeken teamLab Borderless dijital sanat sergi/müzesi. Bu fotoğraftaki "Crystal World" odasında, tavandan sarkıtılmış binlerce LED ışığın renkli dansını izliyorsunuz.
teamLab'in belki de en popüler odası: "Forest of Resonating Lights".
